Bazen durmak gerekir, yola devam etmek her zaman zirveye ulaştıramayabilir. Yazıma başlarken seçtiğim bu cümle, yazının içeriğinde kişisel gelişim temalı bir metin sinyallerini vermiş olabilir sizlere. Cümlede bir mecaz yok, bütün kelimeler gerçek anlamıyla kullanıldı. Bazen yürümemeyi, durmayı, derin bir nefes almayı bilmek gerek hayatta kalabilmek için.
Bilmek gerek diyorum çünkü bilmeden, önemsemeden yola devam eden iki insanın dramı yazdırdı bana bu satırları.
İlki bir meslektaşım.
Bir çocuk doktoru…
Sağlık erbabı…
Yürüdüğü sırada göğsüne bir ağrı saplanıyor aniden, önemsemiyor, yürümeye devam ediyor, ciddi bir şey olmadığını düşünüyor, yürüyerek hastanenin acil servisine kadar varıyor. Acil servise girer girmez oracıkta kalbi duruyor. Acil ekibi hızla canlandırma yapıyor meslektaşıma. Yorgun kalp tekrar çalışmaya başlıyor. Herkes mutlu oluyor sağlığına kavuşacak diye, kaldığı yerden öylece devam edecek diye mutlu oluyor herkes. Doktor on gün kadar yatırılıp taburcu ediliyor ama beklenenin aksine hafızasını acil servise bırakarak, geldiği gibi dönemiyor evine, hatıralarını kaybediyor. Eskiye ait hiç bir şeyi hatırlayamıyor, hayata yeni başlamış bir çocuk gibi yarım kalıyor.
Başka bir olay…
Mekânlar farklı…
Meslekler farklı…
Yüzler farklı ama dram aynı…
Bu dram daha acı…
Hayat dolu bir grafiker…
Tanıyan herkes gıptayla bahsediyor ondan. O ki hastalık nedir bilmemiş, bir gün yorgunum diye yakınmamış, tembellik nedir girmemiş lügatine, yaşam dolu, arkadaş canlısı, idealist, iyi bir baba, iyi bir eğitimci, o kadar çok sıfat konmuş ki adının önüne, acı bir sonla aramızdan ayrılabilir düşüncesi hiç yakıştırılamamış ona.
Arkadaşlarıyla doğa yürüyüşüne çıkmış defalarca yaptığı gibi… Yürüyüş sırasında göğüs ağrısı başlamış, arkadaşları ağrısı olduğu için geziyi sonlandırıp geri dönmeyi teklif etmiş. Grafiker ağrının reflüye bağlı olduğunu düşünmüş, belki de güzelim yürüyüşü berbat ederim endişesi ile söylemiş bilinmez, önemli ağrı olmadığını savunmuş ısrarla, ağrıya inat daha hızlı, daha hızlı yürümeye devam etmiş. Kimsenin aklına bir kalp krizi geçirebileceği düşüncesi gelmemiş bile. Daha önce böyle bir şikâyeti olmamış çünkü. Göğüs ağrısı şiddetli olarak iki kez daha tekrarlamış ve ikinci sarsıntının sonunda kalp durmuş ve oracıkta yere düşmüş bu yaşam dolu genç insan. Arkadaşları şaşkınlık ve panik içinde uzunca bir süre canlandırma yapmaya çalışmış, kalp tekrar sesini duyurmuş ama cankurtaranla hastaneye götürülürken bir daha çalışmamak üzere susmuş. Şimdi bu güzel insan aramızda değil, arkasında olayın şokunu hâlâ atlatamamış bir sürü insan bırakarak ayrıldı aramızdan.
Anlattığım iki dramın ortak bir yanı var. O da her iki insanın bu ağrıyı hareket sırasında hissetmiş olmaları ve gelen bu göğüs ağrısını önemsemeyip hareket etmeye devam etmeleri. Yaşanan her iki olay için kader, yazgı ya da alın yazısı diyebilirsiniz, hangi tabiri kullanırsanız kullanın ama ben işi tıbbi boyutu ile değerlendirmek ve benzer durumla karşılaşabilecek insanları uyarmak zorundayım. Tıpta tedavinin temel kuralı vücuda destek vermektir. Hareket halinde gelen göğüs ağrısında en önemli destek ise hastanın hareket etmeden durması ve 112 Acil Servisinin bir an önce çağrılmasıdır. Diğer bir deyişle tekleyen kalbi hareketsiz kalarak istirahata almak, yani kalbe destek vermek gereklidir. Hâlbuki her iki olayda da harekete devam edilerek kalp daha fazla zorlanmıştır. Pek tabii “Siz ne yaparsanız yapın alında ne yazılıysa o olacaktır.” diyeceksiniz bazılarınız. Elbette kimsenin kadere bir itirazı yok. Yazılan yaşanacaktır muhakkak ama biz doğru olanı yapmakla mükellefiz, ondan sonrası takdiri ilahi…
Belki de yürümeyip durmuş olsalardı, kaldıkları yerden yardım istemiş olsalardı bu iki değerli insandan biri hatıralarını, bir diğeri de hayatını kaybetmemiş olacaktı.
Bazen durmak gerekir, öylece, sessiz ve sakin…