Doğu ve güney Anadolu da yaşayan kardeşlerimizi birileri çok iyi aldatıyor. Allah aşkına resime iyi bakın. Çocukların elinde taş var. Başlarında poşileri var. Bu çocuklar okula gitmez mi? Bu çocuklar bir iş tutmaz mı? Bu çocuklar kimin çocukları? Anne babaları yok mu yada anne ve babalarının sözü geçmez mi? Hiçbir ana baba çocuğun akibetinin böyle olmasını ister mi? Bu çocukları kim kullanıyor? Daha doğrusu kimlere kullandırtıyoruz? Üç beş kelamla çocukları yoldan çıkarmak kolay ama bu kimin işine gelir? Elbette ülkemizin güçlü olmasını isteyen güçlerin işlerine gelir.
Açıkça ifade etmem gerekirse Allah Rasülü oluşturduğu Medine Devrini iyi okumak lazım. Orada her türlü milletten insan vardı. Ama orada insanların bir ülküsü vardı o ülkü takva idi. Yani Allah’a yaklaştıracak ameller peşinde olmak. Çünkü Allah rasülü Arabın aceme, acemin araba bir üstünlüğünün olamayacağını, ÜSTÜNLÜĞÜN ANCAK TAKVA ile olacağını 1400 yıl önce ilan etmesine rağmen günümüzün cuhela insanları hala ırksal tezler peşinde koşması ne kadar gerici olduklarının da ispatı olsa gerek.
Doğu ve Güney Doğunun sözcüsü olamayacakları aşikâr olan bir grup kandan gözyaşından beslenerek bir topluma sözcü olabilirler. Bu insanlar ateist insanlar. Halbu ki bu bölgenin insanları yurdumuzun en muhafazakâr ve en dindar insanları. Biri bir yerde yanlış yapıyor. Bu bölge halkı asla sosyalizme evet diyemeyecek kültürden gelmesine rağmen ne oluyor da bu insanlar bir yerlere kaydırılıyorlar. Çok basit bir formülü var bu sıkıntının. Buradaki kardeşlerimizle halkımız, devletimiz barışacak ve oranını akli selim vatandaşları da akli selimi galip getirerek korkmadan kendinin yanında kimlerin olmasına karar verecek.
Birileri bunların ipini pazara çıkarmayacak mı? Allah razı olsun Yeni Akit’ten Ali Karahasanoğlu kardeşimiz bir yazı kaleme almış gelin hep beraber bu kardeşimizin yazısını okuyalım.
BDP’lileri dinlediğinizde, içiniz erir..
“İnsan hakları” derler.. “Çocuklar” derler.. “Güneydoğuda ölen insanların acıları”ndan, “orada yaşayan ailelerin imkansızlıkları”ndan bahsederler..
İçiniz cız eder..
Sonra, gün gelir, sistemin yanlışlarından beslenip yeşeren ateist propagandacıların gerçek yüzleri ortaya serilir..
Dün olduğu gibi..
Tunceli’de 7 kişi, güvenlik güçleri tarafından, terörist oldukları gerekçesi ile öldürülmüş.
Dikkat buyrun, “Terörist oldukları gerekçesi ile” diyorum..
“Terörist oldukları için” demiyorum.
Ki, bu kişilerin “terörist olmadıkları” iddiasında olanlar varsa, açıklasınlar..
Öldürülen 7 kişiyi tanıyanlar, onların Tunceli’de ne yaptıklarını, nerede iken öldürüldüklerini, yargısız infaza tabi tutuldu iseler bunun nasıl gerçekleştiğini izah etsinler.
En başından, ölenlerin dördünün, Diyarbakır’dan cenazeleri kaldırıldığına göre, Tunceli’de ne yaptıkları anlatılmalı..
Niçin gitmişler,Tunceli’ye?
“Seyahat özgürlüğü” diye geçiştirirlerse, “Kimse enayi değil” der itirazları sustururuz.
Ama makul bir izahatları varsa da, o zaman güvenlik güçlerine sormamız gerekir, “Bu kişiler, hangi şartlarda öldürüldü?”
Böylece, haklıyı-haksızdan ayırıp, makul bir sonuca ulaşırız.
Ama bakıyorsunuz, öldürülenlerle ilgili tek bir bilgi verilmeden, hatta terör örgütü üyeliklerini adeta kabullenerek, tavırlar sergileniyor...
Müslümanların cenazesinde tabutuna konulan “Her insan, ölümü tadacaktır” ayetini içeren örtü yerine, terör örgütü ile eşleşen bezi, tabutun üstüne koyuyorlar..
Sonra da benim sakallı hacı amcalarıma, “Buyrun cenaze namazını kılın” diyorlar.
Sakallı hacı amcalarım da hiç sormuyor, “Bunlar nerede ölmüş, niye ölmüş, bu örtüler neyin nesi?”
‘Dindar Kürt’ü aldatıyorlar.. Ateistin cenaze namazını kıldırıyorlar.
Bununla da yetinmiyorlar..
Gidip, Kastamonu’da bir polisimizi şehid ediyorlar.
Hani “Konuşurlarken dinlediğinizde, içiniz cız eder” diyorum ya..
Şimdi ben de onları dinlemeye davet ediyorum.
Buyursunlar, samimi iseler, cevap versinler; “Kastamonu’da şehid edilen polisimizin 6 yaşındaki çocuğunun törendeki halini izlerken, içiniz cız etti mi?”
Evet, çöpte bulduğu bomba ile oynarken can veren Güneydoğulu çocuklarımıza içimiz gerçekten cız etmeli..
Sadece içimizin cız etmesiyle yetinilmemeli, onun hesabı da sorulmalı..
“O bombaların çöpte, şurda burda ne işi var” diye yetkililerden bilgisi sorulup, cezası verilmeli..
Ama, bunu sorarken, birileri de bizi arkadan vurmamalı.. Tutup, polisimizi şehid etmemeli.. Polisimizin 6 yaşındaki çocuğunu babasız bırakıp, araksından da “çocuk hakları-insan hakları” edebiyatı yapmamalı..
Polisimizin cenazesi toprağa daha yeni verilmiş iken, yine o ateistlerin organize ettiği Hakkari’deki bir gösteride, grup içinden açılan ateşle, dindar bir Kürt vatandaşımız can verdi.
Mustazaf-Der üyesi olduğu açıklanan kardeşimizi, niye vurdu o hain eller?
Bir yandan Kürt-Türk kavgası çıkarmak isterken, diğer yandan da Kürtler içinde bir kavgaya ortam hazırlamak için.
Bu kadar net, bu kadar açık yaşanan olaylar..
Ve böyle bir ortamda, BDP’li bazı kendini bilmezler, ortamı germek için tehditler savuruyorlar..
Net olarak söyleyelim, Kürt vatandaşlarımız, bizim başımızın tacı.
Ama, bir polisimizin cenazesi daha yeni kaldırılırken, hemen aynı gün bir Kürt kardeşimizi öldürenler daha yakalanmamışken, teröre çağrı yapar tarzda meydan okuyan milletvekili adayı rolündeki ateistlere de, bu ülkede kimse eyvallah etmeyecektir..
Önce Kürtler, bu ateistlerin gerçek yüzlerini görecek..
Ezilmişlik istismarcılarının dayattıkları ateizmin tuzağına düşmeyecek, derin devletin bölge insanına reva gördüğü yılların zulmüne yeni yeni son verildiği bir ortamda, kardeş kavgasını körükleyenlere geçit vermeyecekler..
Türk kardeşlerimiz, bölge insanının tamamını, BDP’li/PKK’lı gibi görmeyecek.. Bölge insanını, bu şer güçlerin elinden kurtaracak hoşgörülü adımları atacaklar..
Böylece bu ülkeye huzur gelecek..
Kürdü, Kürde öldürten derin devletçilerin maskeleri inecek!
Çare budur.. Çözüm, önce dindar Kürtlerde, sonra da onlara kucak açması gereken Türklerdedir.
Şimdi yurdumun bütün köşe yazarlarına düşen bu ateistlerin gerçek yüzlerini pazara çıkarmak olmalıdır. Malum kişiyi peygamber ilan edecek kadar ileri gidenlerin hakkından kim gelecek. Dinimize hakaret eden bu kendini bilmezlere cevap verelim.
Mehmet Emin YAĞMUR