Acaba, ARAP BAHARI denen bu bahar nasıl bir bahar, sonbahara mı, yoksa ilkbahara mı benzer? Aslında sonbahar bir yorgunluğu bize hatırlatarak sanki yorulmuşta kış uykusuna yatan canlıları hatırlatıyor.Arap baharı bana ilkbaharı yanı tabiatın yeniden dirilişini, yeniden canlanışını gözlerimizin önüne segilemektedir. İlkbaharı canlandıran, yeniden dirilişi sağlayan elbetteki Yüce Mevlamızdır. Arap Baharı’nın arkasındaki rüzgar, değişim talebidir. Halklar diktatörlerden, zâlim yöneticilerden, oligarşik sistemlerden, fakirlikten, yolsuzluklardan, iktidarın efendileri tarafından insan yerine konmama, iktidarın elitleri tarafından itilip kakılmaktan bıkmış ve buna munhasıran olarak bundan kurtulmak istemektedir.
Yaşamsal dünyamızda çok çeşitli yönetim tarzları olmakla beraber gündemsel anlamda da demokrasi denen değişik milletlerin ve halkların anlamsallaştırdığı içi tam dolmayan demolkrasiler var. Şimdi önümüzde en büyük sorun bu arap baharının yelkenini dolduracak olan rüzgar hangi sistemleri getirecek ben bunun beklentisi içerisinde olduğumu beyanla bu yazımı kaleme alıyorum. Bugünün dünyasında yaşayanlar yaşamlarımızı kolaylaştıran aletlere çok hızlı ulaşırken, maalesef Temelleri Yüce Rabbimizce atılmış olunan insan hakları,yaşama hakkı,mal edinme hakkı,inanç hakkı vs haklar son olarak Allah Rasülünün dünyamızı şereflendirmesiyle yeniden formatlanmış bu haklar küçücük mutlu azınlıklar tarafından gasbedilmesine tahammül gösterilemez.
Bilhassa Yüce dinimiz insana vermiş olduğu bu yüce hakların islam ülkelerinde gasbedilmesi, biz Müslümanları kahretmektedir. Yıllarca ecdadımızın himayesinde huzuru, mutluluğu sinelerinde hissedenler şimdi kırılan tesbih taneleri bir yere düşmenin acısını içlerinde hissederek acı ve ızdırabın içerisinde Rabbin verdiği o zenginliği yiyememenin birilerine yedirmenin sıkıntısını yaşıyorlar. İslâmî eğilimli kesimler de, ideolojisi olmayan halk da geleceğe umutla bakmak, çocuklarının yarınlarını güvende kılmak istiyor. Yaşadıkları mahrumiyetleri yeni nesiller yaşamaması adına üzerimize ne düşecekce hazırız adına canını,kanını ve malını ortaya koymanın hazzını yaşıyorlar.
Halk şunu istiyor,bir avuç zulümkarın yanında kendi devletlerinin bulunmasını istemiyor. Kendi kaynaklarının batıya, egemen güçlere akmasını istemiyor. Halk Müslümanın Müslümandan başka dostu olamayacağınından yola çıkarak tağuti düzenleri, onun uşaklarını istemiyor. Kendi hür iradelerinin iç ve dış siyasete, ekonomiye yansımasını arzuluyorlar. Gâyet insanî ve ahlâkî taleplerdir bunlar.
Dünyanın batısal güçleri halk isyanlarını fırsat bilip bunu Ortadoğu haritasını yeniden şekillendirmek amacıyla kaldıraç yaparak buradan daha çok nemalanırızın planlarıyla meşgul olakla beraber bölge halkına şirin görükmenin gayreti içerisinde tutum sergiliyor. Batı’nın sinsi planları bazı kesimleri maalesef yapılan zulümler karşısında sessiz kalmaya ve ayaklanan halklara kuşkuyla bakmaya itiyor. Bugünlerde medyaya düşen haberlere bakın. Fransa ben Libyaya ilk bomba attım…Eee..% 35 Libya petrolü isteme cüretkarlığı gösteriyorsa..Bu ahlaksızlıktır…Bu adiliktir…Bu kan üzerinden nemalanmaktan başka adını koyacaksa koysun..Bizim ülkemiz yöneticileri ne dedi: Ben Libya Halkına silah doğrultmam….Anlayan arifler anlasın diye yazıyorum bu satırlarımı.
Halkların bağımsız, özgür, şeffaf, hesab sorulabilir, âdil ve vatandaşlarına eşit davranan bir devlet talebi desteklenmeli. Tabiî ki bunlar yapılırken ABD’nin, AB’nin bölgeye dair oyunları da tartışılsın ve uyanık olunsun. Halklara yol gösterilsin, buna kimsenin itirazı olamaz. Bilakis bunların yapılması tarihî bir sorumluluktur.
Eğer antiemperyalist çizgideki kesimler insiyatif alıp mücadelenin tarafı olmaz ise, işte o zaman mukavemet hareketleri Batılıların insiyatifine terkedilmiş olur. Artık gelinen bu aşamadan sonra geriye dönüş de olmadığına göre, bu hatada ısrar edilmemeli.
Müslüman halkların Soğuk Savaş döneminden kalma uydu devletlere karşı ayaklanması bunların sandığı gibi sanal değil, salt Batı prodüksiyonu hiç değil. Onurlu bir hayat talep eden ve bunun bedelini ödemeye de hazır kitlelerin değişim arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu coğrafyanın iç dinamikleri, tarih tecrübesi, bunlara ruh veren din algısı yukarıdaki talepleri karşılayacak ve yönetecek zenginliktedir. Bu talepleri eğer Müslüman kanaat önderleri, cemaatler, STK’lar vs. yönlendiremiyor, ayaklanan halkların mücadelesini emperyal oyunlara karşı koruyamıyorsa, suçu halklarda aramamak gerekir.
Arap Baharı’nı Batı’nın oyunu görenler eleştirmenin ve itham etmenin ötesinde yapılması gerekenler konusunda da bir şeyler söylemeli değil midir? Yoksa, kerhen de olsa vesayet sistemlerine teslimiyet öneriyorlar demektir. Batı’nın daha onurlu bir hayat için başlatılan direnişi kendi lehine yönetmek istemesi ve Arap Baharı’nın Batı baharına dönüşme tehlikesi vardır kuşkusuz, ama bu diktatörlere karşı sessiz kalmayı meşru kılmaz.
Diktatörlerden kurtulmanın hem de bağımsızlığa giden yolu işaretleyecek ve milli serveti sömürgeci devletlere kaptırmayacak yollar üzerine kafa yormanın zamanıdır şimdi. Sessiz kalmak yahut ayaklanan halklara kuşkuyla yaklaşmak, istemeyerek de olsa Batılıların elini güçlendirecektir.
Mehmet Emin YAĞMUR
05369696634