Allah Her Şeye Şahit

Allah Her Şeye Şahit

Rabbimiz mutlak olandır. Zamandan ve mekândan münezzehtir. Geçmiş de gelecek de O'nun Katında birdir. Kâinatı yarattığı andan, yok edeceği son ana kadar her şeye şahit olandır.
 
Allah’ın şahitliği, diğer tüm şahitliklerden öndedir. Kaldı ki hiçbir ‘şey’in, O'nun şahitliğinden başka şahitliğe ihtiyacı yoktur.
 
Hiçbir şey O'ndan gizli kalmaz. Ra'd Suresi'nde haber verildiği gibi,  "Sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gizlenen de ve gündüzün ortaklıkta gezen de", O'nun Katında bilme bakımından birdir. Gündüzün aydınlığında ya da gecenin karanlığında; işlenen bütün suçlara Allah şahittir. Hiç kimse şahit olmasa da Allah şahittir.
 
Kur'an, “göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun?" diye sorar. Ve kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyenlere de Allah'ın şahit olduğunu haber verir; "Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)
 
Allah her an, kalplerimizde sakladığımız niyete, aklımızdan geçen her düşünceye şahittir. Doğduğumuz andan itibaren, son nefesimize kadar yaşadığımız her olaya şahit olan Allah, ahirette tüm yapıp ettiklerimizin karşılığını vereceğini şöyle bildirir; " Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır." (Mücadele Suresi, 6)
 
Allah, bilgisi dışında hiçbir düşünce ya da hiçbir iş olmadığını, "Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın." (Yunus Suresi, 61) ayeti ile haber verir.
 
İnsanın yaratılış amacı Allah’a ve ahirete iman etmek, Kur'an’da emredilen güzel ahlâka sahip olmak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermektir. Gerçek hayatın, ‘içinde temelli kalınacak ahiret yurdu olduğunun bilincindeki müminler, "hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ederler. Allah’a gerçek anlamda iman eden insan, Allah'ın varlığına, birliğine, gücüne, adaletine, yaratmasına şahit olacaktır.
 
İnsanlık tarihi boyunca iman ile küfür arasında süren mücadele Allah'ın "devrettirip durduğu" sünnetidir. Sebebi de,  "Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir..." (Ali İmran Suresi, 140)
 
İlerleyen her saat insanı ahirete yaklaştırır ancak samimi müminler zaten dünyaya karşılık ahireti satın almışlardır. Bu alışverişlerinden dolayı, ahdini yerine getiren kerem ve ikram sahibi olan Allah, onlara en büyük ödülü olan gerçek kurtuluşu ve sonsuz cennet hayatını lütfetmiştir.
 
Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)
 
Allah'ın hoşnutluğunu hedefleyen mümin, seve seve malından canından geçer; bedenini ve ruhunu Allah'a emanet eder. O'nun rızasını hiçbir dünyevi nimete değişmemek, bu uğurda her şeyi feda edebilmek; işte bu şehit olmaktır. Bu, dünya hayatındaki en büyük erdemdir.
 
Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi, 157)
 
Allah, yolunda mücadele eden kullarını yeryüzüne mirasçı kılacağını Kur’an'da haber verir. İslam ahlâkının yeryüzü hâkimiyeti, Allah’ın müjdesi ve vaadidir. Bu müjde, kuşkusuz tüm Müslümanlar için üstün bir şereftir. Müjdelenenlerden olmak için buna vesile olmalı, gerçekleşmesi yönünde çaba göstermeli ve içten dua etmeliyiz.
 
Allah, peygamberlerle birlikte yolunda mücadele eden ancak isabet eden güçlüklerden dolayı ne gevşeklik gösteren ne boyun eğen Rabbaniler gibi yaşatsın bizleri. Özür olmaksızın oturanlardan olmaktan esirgesin. Yolunda malı ve canıyla çaba gösteren ve derece olarak üstün kıldığı kullarından olmayı nasip etsin.
 
Allah yolunda olduğumuza, her şeyin üzerinde Rabbimizin şahid olması yetmez mi?..
 
Şahid olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi, 166)

Yazar Yazıları Haberleri