8 maddelik bildiride tarihi süreçte kadın aleyhine oluşan birtakım olumsuzlukların dinin maksat ve hedefleri dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi gerektiği dile getirildi. Bildiride ayrıca ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında görüş beyan edilmesine ve mevcut hükümlerin çağın idrakine ve hikmete uygun dille sunulmasına ihtiyaç bulunduğunun da açık olduğu ifade edildi.
İnönü Üniversitesinin ev sahipliğinde 23-23 Mart tarihlerinde Malatya’da gerçekleşen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Toplantısının sonuç bildirgesi kamuoyu ile paylaşıldı. Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleşen sonuç bildirgesi toplantısına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, dekanlar ve din görevlileri katıldı.
Sonuç bildirisi açıklanmadan önce kısa bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, iki günlük çalışmanın meyvesinin ortaya çıktığını belirterek, "Şöyle bakıyorum 8 madde, ama her maddenin çok kapsamlı olduğunu görüyorum. Çok kapsamlı bir sonuç bildirgesi ortaya çıktı. Bu sonuç bildirgesi hem fakültelerimiz hem Diyanet İşleri Başkanlığı açısından hem de Din Öğretimi Genel Müdürlüğü açısından imam hatip liseleri açısından son derece önemli" dedi.
Dekanların ve toplantıya katılan tüm kurumların katkısı ile güzel bir metinin ortaya çıktığını kaydeden Erbaş, "Bundan sonrası inşallah bu sonuç bildirgesinde ortaya çıkan maddeleri hayata geçirmek, uygulamak, toplumumuzla paylaşmak ve hayra dönüştürmek olacaktır. Bu açıdan hem Diyanet İşleri Başkanlığı olarak hem de fakültelerimiz ve imam hatip liseleri olarak bunu bir vazife adledeceğiz. Hayra dönüştürmek ve milletimizin, gençlerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın gelecekte daha nitelikli din hizmeti yürütmesi ve din eğitiminden istifade edebilmeleri için istifade edeceğiz inşallah. Emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu.
Erbaş’ın konuşmasının ardından toplantının sonuç bildirisi Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu tarafından okundu. 78 dekanın katılımı ile gerçekleşen toplantının sonuç bildirisini okuyan Hacımüftüoğlu, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgili birçok önemli konu da müzakere yaptıklarını belirterek, yüksek din öğretiminin niteliklerini daha da geliştirmek amacıyla İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyinin kurulmasının kararlaştırıldığını ifade etti.
21. asrın başından itibaren artarak devam eden siyasi, sosyal ve kültürel sorunların, Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu coğrafyalarda yoğunlaştığını dile getiren Hacımüftüoğlu, bu gelişmelerin ise bir rastlantı olmadığını, arka planında İslam dünyasını zayıflatmaya yönelik maksatlı ve planlı projelerin bulunduğunun açık olduğunu dile getirdi. Bu girişimlere karşı toplumu aydınlatan ve ortak medeniyet bilincini geliştiren bilimsel ve kültürel faaliyetlerin aktif olarak yürütülmesinin hayati önem arz ettiğini belirten Hacımüftüoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İslam alimleri dinin temel kaynaklarını hiyerarşik bir düzen içerisinde ele almış, bütüncül bir dini düşünce ve kavrayışın ortaya konulması için ilk zamanlardan itibaren çaba harcamışlardır. İslam’ın Hazreti Peygamber tarafından ortaya konulmuş örnekliğini yansıtan sünnet mirasını kategorik olarak reddetme çabalarını bilimsellikle izah etmek mümkün değildir. Buna karşılık Hazreti Peygamber’e nispetle nakledilen bütün rivayet malzemesini ortaya çıkış bağlamına, metin içi tutarlılığına, genel ilkelerle uyumuna, insan fıtratı ile ilişkisine ve nihayet dinin temel maksatlarıyla örtüşme düzeyine göre değerlendirmek gerekir. Bu sebeple genellemeci ve parçacı yaklaşımlardan kaçınarak bilimsel bir hassasiyet içerisinde konuyu ele almak inancımızın ve ahlakımızın gereğidir."
"Tekfirci, dışlayıcı, dayatmacı ve ötekileştirici yaklaşımdan uzak durulmalıdır"
"İslam’ın iki ana kaynağı Kur’an ve Sünnet, insanların faydasına olan konularda getirdiği ayrıntılı hükümlerin yanı sıra, evrensellik ve süreklilik özelliğinin gereği olarak temel ilkeler koymuş ve içtihada açık geniş bir alan bırakmıştır. Bu alan, dinin ilke ve hedeflerine aykırı olmamak şartıyla -İslam bilginlerinin ilk asırlardan itibaren kabul edip uyguladıkları gibi- içtihat yoluyla düzenlenebilecektir. Dolayısıyla zaman ve mekanın şart ve ihtiyaçlarına göre farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilecektir. Bunları ayrışma ve çatışma sebebi kılmak yerine İslam ümmetinin bir zenginliği kabul edip saygıyla karşılamak gerekir. Bu doğrultuda tekfirci, dışlayıcı, dayatmacı ve ötekileştirici yaklaşım ve üsluptan titizlikle uzak durulmalıdır."
"Alimler arasında esasa ilişkin bir görüş ayrılığı yoktur"
"Yüce Kitabımız, itikat, ibadet, ahlak ve muamelata dair temel hükümleri açıklamıştır. Bu hususta alimler arasında esasa ilişkin bir görüş ayrılığı yoktur. Ancak zamanın ve sosyal hayatın değişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında görüş beyan edilmesine ve mevcut hükümlerin çağın idrakine ve hikmete uygun dille sunulmasına ihtiyaç bulunduğu da açıktır. Bunun ilmi ölçüler içerisinde, bilimsel ortamlarda istişare edilip nihai çözüme varıldıktan sonra tam bir sorumluluk çerçevesinde yapılması gerektiği izahtan varestedir. Ayrıca görüş beyanında takip edilen üslubun ’bu bizim görüşümüzdür, en doğrusunu ise Allah bilir’ ölçüsünü aşarak nihai ve mutlak doğruluk iddiası taşımasının İslam ilim geleneğiyle uyuşmayacağı ve kardeşliği zedeleyeceği bilinmelidir."
"İslam kadına hak ettiği konumu ve saygınlığı kazandırmıştır"
"İslam, cinsiyetler arasında çatışmayı değil; adalet, merhamet, sevgi, uyum ve tamamlayıcılığı esas almıştır. Buna göre kadın ve erkek arasında mutlak üstünlük iddiası her iki tarafın yaratılış özellikleri ile bağdaşmamaktadır. Üstünlük cinsiyette değil, sahip olunan değerlerde aranmalıdır. İslam, bu konudaki adaletsizliği ortadan kaldırmak için gerekli düzenlemeleri yapmış, kadına hak ettiği konumu ve saygınlığı kazandırmıştır. Tarihi süreçte kadın aleyhine oluşan birtakım olumsuzluklar dinin maksat ve hedefleri dikkate alınarak yeniden değerlendirilmeli, İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde bu konudaki çalışmalara ağırlık verilmelidir."
"İslam düşüncesi tutarsız yeni yorumlara muhatap olmuştur"
"Son iki asırda İslam toplumları, kutsalı hayatın merkezinden çıkaran modernizmin ve sekülerizmin meydan okumaları ile karşı karşıya kalmıştır. İslam düşüncesi bir yandan bu meydan okumalara cevap vermeye çalışırken diğer taraftan da kendi içinde, tutarsız yeni yorumlara muhatap olmuştur. Bunun sonucu olarak Müslümanlar kendi gündemlerini oluşturmak yerine modernitenin dayattığı gündemlerle meşgul olmuşlardır. Bu çerçevede İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü dayanışma içerisinde olmalı ve koordineli çalışmalar yapmalıdır. Bu bağlamda, akademisyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerine katkıda bulunmaları ve vaaz, irşat, cami dersleri, manevi danışmanlık ve rehberlik faaliyetleri gibi çalışma alanlarına fiilen destek sunmaları önem arz etmektedir. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde yapılan bilimsel faaliyetlere imkan ölçüsünde gerekli desteği sağlamalıdır. Özellikle İslamofobi, din istismarı, şiddet, etnik-mezhebi taassup gibi problem alanlarında adı geçen kurumların güçlü bir işbirliği içerisinde olmaları kaçınılmazdır."
Terör örgütlerine karşı din eğitiminin önemi
"İslam, barış ve rahmet dinidir. Ne yazık ki bu evrensel değerlere itibar etmek istemeyen küresel emperyalist güçler, demokrasi, insan hakları, diyalog, barış ve huzur gibi kavramların da içini boşaltmak suretiyle sinsi planlarla ülkemizi bölmeye ve zayıflatmaya çalışarak içeride ve dışarıda, bölücü terör örgütlerinin hedefi haline getirmişlerdir. Bu maksatla ülkemizde ve sınırlarımızı çevreleyen bölgelerde kan döken, masum insanların canına kıyan FETÖ, PKK/PYD ve DEAŞ gibi terör örgütleri ve bunların uzantılarını maşa olarak kullandıkları ibretle müşahede edilmektedir. Yetişen nesilleri bu örgütlerin tuzağına düşmekten kurtarmak için sahih kaynaklara dayalı, hurafelerden arınmış, şahıslar yerine değerleri üstün tutan, şeffaf ve denetlenebilir bir din eğitimi verilmesinin önemi bir kez daha anlaşılmıştır."
Hacımüftüoğlu, son olarak Zeytin Dalı Harekatıyla elde edilen başarıda emeği geçen tüm güvenlik güçlerini ve yetkilileri şükranla yad ettiklerini belirterek, "Bu uğurda canlarını feda eden şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de sağlık ve şifa diliyoruz" diye konuştu.