İşte, birinci mertebede âhireti Allah’tan soruyoruz. O da bütün gönderdiği elçileriyle ve fermanlarıyla ve bütün isimleriyle ve sıfatlarıyla, “Evet, âhiret vardır ve sizi oraya sevk ediyorum” ferman ediyor. (11. Şuâ)
Bediüzzaman kesin hakikatlerle, ahireti ispat ve izah ediyor. Hiç şüphe yoktur ki, güneş gündüzsüz olmadığı gibi, o ezeli hikmet, o sonsuz adalet âhiretsiz olmaz. "Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar. (Casiye Suresi, 21) ayeti gereği zâlimler ve mazlumlar aynı tarzda yaşayıp, ölmeyeceklerdir elbette. Allah'ın Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri böyle bir dehşetli haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğine delildir.
İnsanı ahiret inancından alıkoyan ise görmemiş olması mıdır? Gözleriyle görmediği onlarca şeye inanırken! Ki yokluktan tüm kâinatı ve canlılığı yaratan Allah’ın, ebedî bir hayatı yaratmaya gücü yeter şüphesiz.
Kaldı ki dünya hayatında hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Allah’ın yarattığı özel imtihanın gereğidir ve insan tüm bunlarla sınanır. Her insan dünyada yaşadığı sürece ahirete hazırlanır.
Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 6)
İşte zalimi mazlumdan, mümini kâfirden ayıran o kıyamet günü- ki o gün ‘çocukların saçlarını ağartan’ dehşetli bir gündür- dünya hayatına dalarak, sundukları bahanelerle kendilerini kandıranlar, unutmaya çalıştıkları tüm gerçeklerle yüzyüze geleceklerdir:
Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azab) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır. (Kamer Suresi 46)
Allah’ın sınırlarını korumayan, Allah’a gereği gibi kulluk etmeyen bu insanlar, dünyadayken unuttukları her şeyi o gün hatırlayacaklardır, ama artık geri dönüş imkânsızdır. Bu kişiler pişmanlıklarını şu şekilde ifade edeceklerdir:
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 23-26)
O gün bu apaçık gerçeği görmezden gelenlerin, kendilerini kandırarak nefislerinin bencil tutkularını tatmin etmeye çalışanların sevk edilecekleri yer cehennem olacaktır. Ahiretin varlığını ve yeniden dirilişi anlamazlıktan gelen, Allah’ın ayetlerinden yüz çeviren kişilerin ruh hali ve uğrayacakları son Kur'an’da şöyle haber verilir:
Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız. Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demelerine karşılık cezalarıdır. (İsra Suresi, 97-98)
Kâinattaki her şey, iç gözüyle görebilenler için Allah'ın muhteşem yaratma sanatının birer delilidir. Ancak kendi yaratılışındaki mucizeleri düşünemeyen kişi, Allah’ın ahiretteki yaratmasını da -Kur'an’da apaçık bildirildiği halde- akledemeyecektir. Rabbimiz Kur'an’da, ahiret gerçeğini anlamazlıktan gelen kişilerden şöyle söz eder:
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
Birçok insan ahirete inandığını söylediği halde, dünyada yapıp ettiklerinin hesabını vereceğini ve karşılığını göreceğini unutarak yaşar. Oysa kesin bilgiyle inanan bir insanın, kıyamet gününün ‘sarsıntı’sını ve Rabbinin karşısında yapayalnız durarak sorguya çekileceğini göz ardı etmesi düşünülemez.
Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ediyorlar. (Rum Suresi, 7-8)
https://twitter.com/Fuat_Turker